ŞÜKRÜ KARAKUŞ “YAPI / MESKEN / BEDEN” SERGİSİ
2 Mayıs – 3 Haziran 2017, Palmarina Bodrum
Mine Sanat Galerisi, Yalıkavak Palmarina Bodrum mekanında sanatçı Şükrü Karakuş’un çalışmalarını “Yapı / Mesken / Beden” başlığı altında sergiliyor.
Şükrü Karakuş’un “Yapı / Mesken / Beden” başlıklı sergisi 2 Mayıs – 3 Haziran 2017 tarihleri arasında Mine Sanat Galerisi Yalıkavak Palmarina Bodrum mekanında izlenebilir.
Serginin açılış kokteyli 2 Mayıs 2017, Salı Günü, Saat: 17:00’da, Mine Sanat Galerisi Palmarina Bodrum mekanında, sanatçının katılımıyla yapılacaktır.
Tüm sanatseverler davetlidir.
YAPI / MESKEN / BEDEN
Șükrü Karakuș, ilk bakıșta birbiriyle hiç ilgisi olmayan; farklı yapıları, kavramları bir araya getirip yeni bir düzenek içinde ortaya koyar. Kendi kültüründen ve coğrafyasından gelen heyecanını Akdenizli olma ve mistik sufí duyusundan süzer; mikrodan makroya, hücreden kozmosa zincirleme bir soyutlamadan sonra evrensel bir özgünlüğe ulașır. Sanatçının bez baskı, dokuma, duvar kağıdı ve endüstri ürünlerine göz kırpan arayıșı izleyici için ilk okumalara önayak olurlar. Ardından gerçeğe ilișkin fiziksel ve potansiyel, akli ve duygusal bir parametreler zinciri sökün eder. Șu dekoratif gibi duran görünüș doğu ornamentlerinin sindirilmiș halidir aslında. Duyusal düzenin geometrik ritim suretleridir onlar; aynı zamanda elektronik ve bilişim dilini de anıștırırlar. Dolaşımı çağrıştıran metalik renkli, borumsu biçimler sinir sistemi ve mikroorganizmalarla ya da galaktik biçimlerle birlikte yașarlar. Neo-pop diyebileceğimiz bir estetikle Karakuș bizi öyle zengin bir tecno-urbano içine daldırır ki, onun bu davranıșı bizim güncel yaşamımızla ve bilincimizle tam bir paralellik kurar. Çoğulcu olma halini sensoral bir düzen içinde sunmaktır onun çabası ve bunu karmașık olandan sade olana evrilerek gerçekleștirir. Geometri ile organizmayı, kozmetik kodlarla kozmosu, teknoloji ile mistik olanı birbirine uyumlandırır Karakuș.
Yalçın Sadak Şükrü Karakuş; un çalışmalarını şöyle değerlendiriyor: “Şükrü Karakuş uzun zamandan beri bir sınır-dil kuruyor. Sınırda değil, sınırın kendisi olan bir dil. Batı epistemesinin kurucu ikiliklerinin (öz/görünüş, özne/nesne, ben/öteki vb.) birbirine çözündüğü yerdir orası. Orada eyleyen dil çifte bir varoluşa sahiptir, aynı anda hem oraya, hem buraya aittir. Daha doğrusu hiçbir yere ait ve hiçbir biçimde var olamamakta, aynı anda iki yakada birden eylemek istediğinden, anlam adına zamansal bir aralığı öne sürebilmektedir yalnızca. Karakuş’un herhangi bir resmine bakmak, bakışın sorunsallaştırıldığı bir sürece dahil olmak demektir. Çünkü ona bakan göz de kendini şu ya da bu konumda sabitleyemeyecektir. İçerden kuşattığını sandığı anda dışa püskürtülmüş bulacaktır kendini, yüzleştiği yerde yitirecektir…Bir gelgit-bakıştır resmi kuran ve ona bakanın da bu gelgite dahil olmaktan başka şansı yoktur. Biçimler çünkü, organik, inorganik, soyutla somut arasında bir yerdedir. Hem özgöndergeseldir hem dışgöndergesel. Renkse, gerçekle gerçekdışı arasında salınır, hem doğallık vaad eder, hem verili her albeniye yan çizer.
Uzun yıllardır İspanya’da yaşıyor Karakuş. Orada yerleşik bir yabancı. Yersizlik yurtsuzluk onun dramı, kurguladığı, arada derede kalmış bu dil onun varoluşsal kaygılarının ifadesi. Ama aynı zamanda post-modern merkezsizlik söylemlerine de tekabül ediyor bu dil. Titiz derlenmiş kuramsal destekleri, yoğunluğu ve deneyimsel sahiciliğiyle hem de. Bu da kuşkusuz, fark edilir olmanın modernliğin eleştirisinden başlamak zorunda olduğu bir zamanda hayli avantajlı kılmaktadır onu.’’