SOSYAL MEDYADA ÇOCUKLARA KÖTÜ ÖRNEK OLUYORUZ…
Nerede olursak olalım, sosyal medya bize sevdiklerimizle istediğimiz zaman iletişim kurma özgürlüğü veriyor. Ancak bu özgürlüğün bir bedeli var: Görünüşte mutlu dijital yaşamlarımız sebebiyle sosyal medyanın gerçek hayattaki ilişkilerimizi nasıl tehdit ettiğini ve zedelediğini fark edemiyoruz. Kaspersky Lab tarafından Türkiye’yi kapsayacak şekilde yapılan yeni bir araştırma, insanların üçte birinin sevdikleriyle daha az yüz yüze iletişim kurduğunu ve ebeveynlerin %17’sinin sosyal medyada uygunsuz durumlarda görülmeleri sebebiyle çocuklarıyla olan ilişkilerinin zarar gördüğünü itiraf ettiklerini gözler önüne seriyor.
İnsanların kendilerinin veya diğer kişilerin alkollü, müstehcen ve benzeri, uygunsuz sayılabilecek fotoğraflarını daha çok “beğenilmek” için paylaşma eğilimi, sosyal medyanın çevrimdışı ilişkilere zarar verebileceğinin açık bir kanıtı olarak yorumlanıyor. Fakat normalde ebeveynlerden çocuklarının internet ortamındaki davranışlarını onaylamamalarını bekleyebilecekken, çoğu zaman bu durumun tam tersiyle karşılaşabiliyoruz. Ebeveynlerin beşte birinden fazlası, çocuklarının kendilerini sosyal medyada uygunsuz sayılabilecek durumlarda görmesi üzerine, onlarla olan ilişkilerinin kötüleştiğini itiraf ediyor. Buna karşılık, anne-babaların sadece %12’si çocuklarının sosyal medyadaki davranışlarından rahatsız olduklarını söylüyor. Buna ek olarak, insanların %14’ü, sosyal medyada uygunsuz bir durumda görüldükleri için eşleri veya sevgilileriyle olan ilişkilerinin zarar gördüğünü belirtiyor.
İnsanlar sosyal medyanın bir sonucu olarak yüz yüze daha az iletişim kurdukları için aileleri, arkadaşları ve meslektaşlarıyla olan ilişkileri değişiyor. Ülkemizdeki insanların önemli bir kısmı sosyal medya yoluyla görüşüp iletişim kurabildiği için artık ebeveynleri (%32), çocukları (%22), eşleri (%21) ve arkadaşları (%39) ile günlük hayatta daha az iletişim kurduklarını itiraf ediyor.
Würzburg Üniversitesi Medya Psikoloğu Dr. Astrid Carolus, konuyla ilgili olarak şöyle diyor: “Araştırmalar, dijital iletişimin gerçek yaşamdaki iletişimin bir tamamlayıcısı olduğunu gösteriyor. Küreselleşmiş ve oldukça mobil bir dünyada yaşamamız sonucunda eşlerimiz ve aile üyelerimizle aramıza mesafeler giriyor. Dijital iletişim, modern hayatımızda farklı şehirlerde veya ülkelerde yaşamaktan dolayı oluşan mesafelerini kapatmak adına bir fırsattır. Bununla birlikte, yüz yüze iletişimin yerine geçemez; en azından her zaman ve tamamen değil. Dijital iletişim, çok daha az duyu kanalını etkiler ve dolayısıyla duyusal kalitesi düşüktür.”
İnsanlar daha az yüz yüze iletişim kurmalarına rağmen, katılımcıların yaklaşık yarısı ilişkilerinin kalitesinin bundan hiç de etkilenmediğini, hatta sevdikleriyle çevrimiçi olarak bağlantı kurmaları sebebiyle ilişkilerinin daha da iyi olduğuna inanıyor. Dr. Astrid Carolus, ilişkilerimizin kalitesi gelişse de, insanların çevrimiçi iletişimlerini nesnel bir şekilde değerlendiremediğine karşı bizleri uyarıyor: “İnsanlar, bazı koşullar altında, çevrimiçi iletişimlerini ‘hiper kişisel iletişim’ olarak algılıyor ve bu nedenle, sosyal medyada mesajları yanlış okuyabiliyor ve gerektiğinden fazla yorum katabiliyorlar. Özellikle yakın olduğumuzu hissediyor, bir mesajın arkasındaki muhtemel olumsuz şeyleri görmezden geliyor ve olası olumlu niyetlere odaklanıp aşırı yorumlama eğiliminde oluyoruz.”
Yapılan araştırma, sosyal medyanın iletişim kanallarını kolaylaştırmaya, zaman dilimlerini ve mesafe engellerini aşmaya yardımcı olmasına rağmen, insanları her zaman mutlu etmediğini de ortaya koyuyor. İlişkileri zorlayabiliyor, aynı zamanda sürekli başkalarının hayatlarıyla kıyaslattığı için insanlara kendilerini kötü hissettiriyor. “Like” alma ve sosyal onaylanma arayışı, insanları sosyal medya platformları üzerinden artan miktarda özel bilgiyi paylaşmaya ve yalnızca kendilerini değil aynı zamanda arkadaşlarını, ailelerini ve meslektaşlarını riske atmaya yönlendiriyor. Sosyal medyadan çıkmaya karar verenler için, fotoğraf ve karşılıklı etkileşimler de dahil olmak üzere bir ömür dolusu dijital anıyı kaybedecek olma gerçeği de bunu zorlaştırıyor.
Kendilerini ve ilişkilerini korumak için, insanlar sosyal medyada paylaştıkları bilgiler konusunda daha temkinli ve siber dünya konusunda daha bilgili olmalı. Bu yalnızca çevrimiçi dünyadaki riskleri azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda çevrimdışı dünyadaki ilişkilerin zarar görmesini de önlüyor. Kaspersky Lab, sosyal medya yolculukları ne kadar uzun olursa olsun, insanların anılarını güvenle saklayabilmelerine yardımcı olmak amacıyla, yeni bir uygulama geliştiriyor. FFForget, sosyal ağ hesaplarından anıların tümünü yedekleyerek onları güvenli, şifrelenmiş bir bellekte tutabilmeyi sağlayacak.