PROSTAT KANSERİNDE ÇIĞIR AÇAN 3 YÖNTEM
Prostat kanseri 50 yaşın üzerindeki erkeklerde en sık görülen kanser türü. Kansere bağlı ölümlerde de akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alıyor. Yapılan istatistiklere göre, 2015 yılında tüm dünyada toplam 1,6 milyon erkeğe prostat kanseri tanısı konuldu, 366 bin erkek bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetti. Ülkemizde de yıllık yeni tanı sayısının 7 bine yakın olduğu tahmin ediliyor. Prostat kanseri tedavisinde başlıca iki hedef var: Birincisi ve en önemlisi mevcut hastalığı tedavi etmek, yani kanseri ortadan kaldırmak. Tedaviden sonra ortaya çıkabilecek olan idrar kaçırmanın engellenmesi ve cinsel fonksiyon ile sertleşmenin devam ettirilmesi de ikinci önemli hedefi oluşturuyor. Yüz güldüren gelişme ise tıp dünyasının attığı dev adımlar sonucu prostat kanserinde korkulan bu yan etkilere karşı önemli gelişmeler sağlanması. Acıbadem Maslak Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Rıza Kural günümüzde uygulanan minimal invaziv, bir başka deyişle daha az kesiyle veya kesi olmadan yapılan tedaviler sayesinde eskiden sıklıkla karşılaşılan bu sorunların artık neredeyse hiç görülmediğine dikkat çekerek, “Minimal invaziv yöntemler ayrıca hastaların iyileşme sürelerini hızlandırıyor ve ağrılarını en aza indirerek günlük yaşamlarına daha çabuk dönmelerini sağlıyor. Tedaviden başarılı sonuç alınmasındaki en önemli etken ise hastalığa erken tanı konulması. Bu nedenle hiçbir yakınması olmasa bile her erkeğin düzenli olarak kontrollerini yaptırması yaşamsal öneme sahip” diyor.
- Robotik radikal prostatektomi
Geçmişte açık olarak uygulanan radikal prostatektomi ameliyatı, günümüzde “da Vinci cerrahi robotu” ile yapılıyor. Bu yöntemde karın boşluğuna 3 boyutlu büyütülmüş görüntü sağlayan bir kamera konuluyor ve robotun uçları her yöne hareket edebilen aletleriyle bu ameliyatı daha hassas ve az kanamayla gerçekleştiriyor. Prostat, meni keseleri ve lenf dokularının çıkartıldığı radikal prostatektomi ameliyatı robotla yapıldığında idrar kaçırma ve cinsel fonksiyon kaybı riski çok düşüyor.
- Fokal tedavi
Prostat kanseri tedavisindeki en son yeniliklerden biri, fokal tedavi, yani sadece hastalıklı bölgenin tedavi edilmesi. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Rıza Kural çok erken tespit edilen prostat kanserinde uygulanabilen fokal tedavinin cerrahiye gereksinim olmadan hastalığın ortadan kaldırılmasını sağladığına işaret ederek sözlerine şöyle ediyor: “Fokal tedavide en çok kullanılan yöntem olan ‘Yüksek Şiddette Odaklanmış Ultrason’ (HIFU) tedavisinde kanser hücreleri ısıtılarak imha ediliyor. Önce hastadan MR görüntüsü alınıyor, ardından kanserli bölge işaretleniyor veya akıllı biyopsi tekniğiyle yeri tam olarak tespit ediliyor. Sonrasında kanserli bölgeye yüksek yoğunlukta ultrason dalgaları verilerek kanser hücreleri yok ediliyor. Erken prostat kanserinin tedavisinde, tümör gelişen prostat dokusunun cerrahi yöntemle tümüyle çıkarılması, günümüzde standart yöntem olarak uygulanıyor. Ancak prostat dokusu tamamen çıkarıldığında, ender görülse de idrar kaçırma ve cinsel fonksiyon kaybı gibi yan etkiler oluşabiliyor. Fokal yönteminde ise bu riskler neredeyse hiç görülmüyor”
- MR Linac
Radyoterapi, yani ışın tedavisi de daha çok saldırgan olmayan tümörlerde uygulanıyor. IMRT (Intensity modulated radiotherapy) denilen yöntemde prostat odaklanarak ışın verildiği için çevre dokular korunabiliyor. Son gelişen teknoloji olan “MR Linac” yönteminde ise odaklanma çok daha hassas olarak yapılıyor. Tedavi sırasında, o anda MR kullanıldığı için radyasyon ışınları daima hedefe ulaşıyor ve bağırsak hareketlenip prostatı gölgelediğinde cihaz kendi kendine duruyor ve daha sonra tekrar tedaviye başlıyor. Böylece tedavi daha kısa sürede ve çok güvenli şekilde yapılmış oluyor.
Her erkek bu testi mutlaka yaptırmalı!
Prostat kanseri erken tanı konulduğunda tedavisi mümkün olan bir hastalık. Üstelik bazı durumlarda, çok küçük odaklarda ve ilerleyici tabiatı olmayan kanser tipleri için aktif bir tedavinin uygulanmadığı, hastalığın sadece takip edildiği vakalar bile olabiliyor (Aktif izlem). Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Rıza Kural, 50 yaşından sonra her yıl yapılacak olan ürolojik kontrol ve daha önemlisi kan PSA düzeyi ölçümünün, bu hastalığın erken tanı konulmasında büyük önem taşıdığını vurgulayarak, “Prostat kanseri ailevi özellik gösteren bir hastalık olduğu için yakınlarında, özellikle birinci dereceden akrabalarında prostat kanseri saptanmış olan hastaların ise ilk kontrollerini 40 yaşında yaptırmaları gerekiyor. Kandaki PSA düzeyi prostatla ilgili pek çok hastalıkta yükseklik gösterebilmekle beraber, prostat kanseri açısından önemli bir belirteç olarak kabul görüyor” diyor.